Başlığım sayfa içeriği

bigoo.ws
WEB SAYFAMIZA HOŞGELDİNİZ...
   
 
  SAĞLIK KÖŞESİ
Başağrısı deyip geçmeyin
Başağrılarının 300’den fazla farklı tipi var. Birçoğunun kökeni halen tam anlaşılmamış olmakla beraber genellikle iyi huylu özellik sergiliyor. Ancak bazen ciddi ve yaşamı tehdit eden nedenlerle ilişkili olabiliyor. 


İSTANBUL - Anadolu Sağlık Merkezi’nden Nöroloji Uzmanı Dr.Sema Demirci başağrısı tipleri hakkında belirtisinden tedavisine faydalı bilgiler verdi.

Baş ağrıları tüm dünyada hekime başvurularda en sık dile getirilen yakınmayı oluşturuyor. Kadınların yüzde 5’i ve erkeklerin yüzde 2.8’i her yıl 180 gün ve üzerinde süreyi baş ağrılarıyla geçiriyor. Baş ağrılarının 300’den fazla farklı tipi var. Birçoğunun kökeni halen tam anlaşılmamış olmakla beraber genellikle iyi huylu özellik sergiliyor. Ancak bazen ciddi ve yaşamı tehdit eden nedenlerle ilişkili olabiliyor.

Baş ağrıları hemen tüm dünyada Uluslararası Baş ağrısı Birliğinin(IHS) belirlediği kriterlerle sınıflandırılıyor. Oldukça geniş kapsamlı olan bu sınıflamaya göre; primer ve sekonder olmak üzere ikiye ayrılıyor.

Primer (birincil) baş ağrıları:
Baş ağrısını açıklayacak herhangi bir sistemik ve/veya beyin hastalığı olmuyor. Bu grupta migren, gerilim tipi baş ağrıları, küme baş ağrısı gibi baş ağrısı tipleri yer alıyor.

Sekonder (ikincil) baş ağrıları:
Bu grupta beyinde ve/veya sistemik olarak bir hastalık bulunuyor ve ağrılar bu hastalıkla ilişkili oluyor. Baş ağrısının hangi grupta olduğunu belirlemek için, geniş bir anamnez, nörolojik muayene, beyin görüntülemesinin yanı sıra , kan ve idrar tahlilleri, EEG (elektroensefalografi), gereken durumlarda lomber ponksiyon(belden su alma) işlemleri yapılması gerekiyor.

MİGREN

En sık primer baş ağrısı nedeni olan migren, damarsal kökenli, akut ataklarla giden kronik bir hastalık. Kadınların ortalama yüzde 18’i, erkeklerin yüzde 6’sında görülüyor. Migrenli hastaların yaklaşık yüzde 70’inde ailede migren öyküsü bulunuyor. Migren atakları sırasında hastaların yüzde 80’inde şiddetli baş ağrısı ve buna eşlik eden bazı bulgular görülüyor. Bunların 1/3’ünde bu rahatsızlık hissi günlük işlerine devam etmelerini engelliyor ve yatak istirahati bile gerektirebiliyor. Hastalık, hem günlük yaşam kalitesini düşürmesi hem de iş gücü kaybı ile ciddi ekonomik yük oluşturuyor.

Belirtileri:
Uluslararası Baş ağrısı Birliği bazıları seyrek görülen birçok migren tipi belirlemiş. Auralı (öncül belirtili) migrende baş ağrısı öncesinde ışıklar, zik zaklar, renkler görme şeklinde çoğunlukla görsel belirtiler gelişiyor. Aurasız, yani öncül belirtileri olmayan migrende ataklar aniden ortaya çıkıyor. Migren atağı sırasında genelde sağ veya sol yarım baş ağrısı vardır. Bu ağrı zonklayıcı, orta veya çok şiddetli bir baş ağrısıdır. Ağrıya mide bulantısı, kusma isteği veya kusma, ışık ve sese karşı hassasiyet, bazen ağrı olan tarafta uyuşmalar da eşlik edebiliyor. Ataklar ortalama 4-72 saat sürebiliyor. Ataklar sırasında birçok hasta sessiz ve karanlık bir odada yatma ihtiyacı hissediyor.

Nedenleri neler?
Migren ataklarını tetikleyen bazı durumlar olabiliyor. Bunlar adet dönemi, yumurtlama dönemi, doğum kontrol hapı kullanımı, hormon yerine koyma tedavileri gibi hormon dengesinde değişiklik yapan durumlar, alkol, konserve yiyecekler, aspartam (tatlandırıcılarda bulunur) gibi maddeler, çikolata, eski peynir, öğün kaçırma gibi beslenme ile igili durumlar, stres, üzüntü, depresyon, aşırı fiziksel aktivite ve yorgunluk, aşırı ve parlak ışıklı, floresan aydınlatmanı mekanlar, uykusuzluk, aşırı uyku, damarlarda genişleme yapan bazı ilaçlardır.

Tanı nasıl konuyor?
Migren tanısı konması için bu özeliklerin yanı sıra hastanın gerekli incelemelerinin yapılıp baş ağrılarına neden olabilecek başka bir hastalığın olup olmadığının kanıtlanması gerekiyor.

Nasıl tedavi ediliyor?
Migrenin iki tip tedavisi var. Biri atağı durdurmaya diğeri ise ataklardan korumaya yönelik tedavidir. Atak tedavisi sadece atak sırasında kullanılıyor. Ağrıların şiddeti ile süresine ve hastanın durumuna göre basit ağrı kesiciler ya da özel migren ilaçlarından yararlanılıyor. Şiddetli bulantı-kusmaları ve atak sırasında aşırı huzursuzluğu olan hastalarda bu şikayetlere yönelik tedaviler gerekebiliyor. Ataklardan korumaya yönelik tedavinin birinci basamağı ise atağın sıklık ile şiddetini azaltmak. İkinci olarak da ilk basamak başarılı olduğu takdirde hastanın kullanmakta olduğu ağrı kesici miktarını azaltmak ve onun yaşam kalitesini yükseltmek. Kullanılan ilaçlar çok çeşitli gruplardan oluşuyor. Bunlar epilepsi(sara) ilaçları, depresyon ilaçları, hipertansiyon ilaçları, magnezyumlu bazı ilaçlar olarak gruplandırılabiliyor. Bu ilaçların hangisinin seçileceğine migrenin tipi, atakların sıklığı, ataklar sırasında eşlik eden şikayetlerin özellikleri, hastanın yaşı, başka hastalıklarının olup olmaması gibi durumlara göre ilgili hekim karar veriyor. Kadınların ortalama yüzde 18’i, erkeklerin yüzde 6’sında görülüyor.

GERİLİM TİP BAŞ AĞRILARI

Primer başağrıları grubundaki diğer bir ağrı tipini ise gerilim tipi baş ağrısı oluşturuyor. Bu baş ağrıları kaslarda gerginlik ve stres sonucu ortaya çıkıyor.

Tanı nasıl konuyor?
Gerilim ağrıları olan hastalar baş ağrılarını genelde basınç ya da gerilme şeklinde tarif ediyorlar. Ağrılar migrenin aksine hafif- orta şiddette seyrediyor. Genelde iki taraflıdır, aşırı fiziksel aktiviteyle alevlenmeleri olmuyor. Bulantı, kusma, ışık ve ses hassasiyeti olmuyor. Tanı için bu özeliklerin yanı sıra yine baş ağrısının başka hastalıkla ilişkili olmadığının kanıtlanması gerekiyor. Eğer yılda yaklaşık 180 günü ağrıyla geçirmeye neden oluyor ve her ağrı atağı 30 dakika ile 7 gün arası sürebiliyorsa tekrarlayan gerilim baş ağrısından söz ediliyor.

Nasıl tedavi ediliyor?
Şiddetli dönemlerde basit ağrı kesiciler kullanılabiliyor. Ancak sık tekrarlayan ataklar varsa koruyucu tedavi olarak, hastanın yaşı ve diğer hastalıkları göz önüne alınarak ilgili hekim tarafından depresyon ilaçlarına başlanabiliyor. Koruyucu tedavinin amacı yine kullanılan ağrı kesici miktarını azaltmak ve yaşam kalitesini arttırmak. Migren ve kronik gerilim tipi baş ağrıları olan hastalarda bazı psikiyatrik bozuklukların birlikteliğine oldukça sık rastlanıyor. Psikiyatrik problemlerin de ilgili uzman tarafından değerlendirilmesi tedavi başarısında artış sağlayabiliyor.

KÜME BAŞ AĞRILARI

Küme baş ağrılarında, saniyeler süren şiddetli ağrı atakları arka arkaya kümeler halinde geliyor. Bu tip baş ağrısı genelde erkeklerde görülüyor. Ağrı çoğunlukla göz çevresi ve şakakta yoğunlaşıyor ve tek taraflı oluşuyor. Gözde kızarma, yanma, sulanma gibi belirtiler olabilir. Ağrı çok hızlı başlıyor, 10-15 dakikada zirve yapıyor ve 30-45 dakikada sonlanıyor. Ataklar 7 gün de bir görülebileceği gibi yılda bir sıklığında da olabiliyor. Ağrısız dönemlerin süresi 2 haftadan yıllara kadar uzayabiliyor. Ataklar alkol, sigara ve damarlarda genişlemeye yol açan ilaçları kullanmakla tetiklenebiliyor.

Tanı nasıl konuyor?
Yukarıda belirtilen özelliklerin yanı sıra ağrıların başka bir hastalıkla ilişkili olmadığının tetkiklerle kanıtlanması gerekiyor.

Nasıl tedavi ediliyor?
Atak sırasında hastaya yüksek miktarda O2 solutuluyor ve migren ilaçları kullanılıyor. Atağı önlemek için hipertanisyon, epilepsi(sara) ilaçlarının bazıları ve bazı ilaçlara, ilgili hekim kontrolünde başlanabiliyor. Genellikle migren ve gerilim baş ağrılarında tedavinin başarısız olmasının en önemli nedeni, hastanın tedaviye uyum göstermemesi. Özellikle koruyucu tedavilerin etkileri 3 haftadan sonra ortaya çıkıyor ve ilk haftada bazı yan etkileri olabiliyor. Hastalar ilaçları ilk hafta içinde ya da 3 haftalık periyod sonunda bırakabiliyor. Bir grup hasta da tedavide başarı sağlandığı anda iyi olduğunu düşünerek tedavisini yarıda bırakıyor. Tedavi edilmemiş farklı türden baş ağrıları günlük kronik baş ağrısı denilen ve genellikle hemen hiç geçmeyen, tedavisi oldukça güç olan bir baş ağrısı tipine dönüşebiliyor. Bu nedenle tüm tedavilerin ilgili hekim tarafından belirlenmesi ve takip edilmesi gerekiyor.

VERTİGO (BAŞ DÖNMESİ)

Baş dönmesi, nöroloji kliniklerinde sık karşılaşılan şikayetlerden birini oluşturuyor. Çoğu zaman altında önemli bir hastalık bulunmayan ve kendiliğinden düzelen bir belirti olarak ifade ediliyor. Ancak bazen çok ciddi nörolojik bir hastalığa da işaret edebiliyor. Vücudumuzun mekandaki pozisyonundan haberdar olmayı ve dengemizi sağlayan bazı mekanizmalar var. Göz, iç kulaktaki denge organı, kas ve eklemlerden kalkan uyarılarla sürekli baş ve vücudun diğer kısımlarının birbiriyle ve mekandaki yerleri hakkında beyne bilgi geliyor. Bu mekanizmalarda bozukluk olunca denge bozukluğu veya baş dönmesi ortaya çıkıyor. Baş dönmesi sık karşılaşılan bir şikayet. Ancak hastalar çok farklı şeyleri baş dönmesi olarak ifade edebiliyor. Vertigo, hastanın kendi bedeni veya çevrenin etrafında gerçekten dönmekte olduğunu zannetmesiyle gelişen bir tablo. Bu şekilde bir dönme hissi olmadan ortaya çıkan vertigo ise yalancı vertigo(dizzness) olarak tanımlanıyor.

Belirtileri neler?
Vertigo çok şiddetli olduğunda hastalarda gözlerde sıçrayıcı hareket, bulantı ve kusma, ayakta duramama şeklinde belirtiler de olabiliyor.

Nedenleri:
Vertigo; iç kulak, denge siniriyle ilgili hastalıklar, beyin sapı ve beyinciği tutan hastalıklarda görülebiliyor.

Meniere hastalığı: iç kulakla ilgili bir rahatsızlık. Hasta dakikalar veya saatler süren ataklar halinde tekrarlayan vertigodan yakınıyor. Bu sırada ayakta duramıyor, en ufak baş hareketiyle şiddetli vertigo gelişiyor. Genelde bulantı, kusma ve kulak çınlaması eşlik ediyor. Atakların tekrarlaması hasta olan iç kulak tarafında işitme kaybına neden oluyor.

İyi huylu tekrarlayıcı Pozisyona bağlı vertigo: İç kulakla ilgili bir rahatsızlık.Başın belli bir pozisyonunda ortaya çıkan, vertigo ve gözde sıçrayıcı hareketlerle karakterize iyi huylu bir hastalık olarak nitelendiriliyor. Saniyeler içinde gelip geçiyor, başın aynı pozisyona getirilmesiyle tekrar başlıyor.

Diğer nedenler: Beyin sapı- beyincik birleşme bölgesinden denge siniri geçiyor. Bu bölge tümörlerinde vertigo, kulak çınlaması, giderek artan işitme kaybı olabiliyor. Beyin sapı ve beyincik damar tıkanma ve kanama durumlarında da baş dönmesi gelişebiliyor. Ancak bu durumlarda birçok bölge fonksiyonunu kaybettiği için kafa sinirlerinin çoğunda tutulum, bir taraf kol-bacakta felç gibi nörolojik bozukluklar görülebiliyor.

Multiple Skleroz hastalığında beyin sapı ve beyincik, göz tutulumları olabiliyor ve vertigo, dengesizlik gibi şikayetler yapabiliyor. Oturma kalkma sırasında gelişen tansiyon düşüklüğü, çeşitli kalp hastalıkları, ağır kansızlıklar ve metabolik bozukluklar vertigo yapabiliyor uzmanlara göre. Boyun kemiklerinde bozulmalar ve kireçlenmeler bu kemiklerin içinden geçen ve beyin sapı ile beyinciği besleyen damarları sıkıştırarak vertigo yapabiliyor. Uzmanlara göre, bazı psikiyatrik rahatsızlıklarda da tekrarlayan vertigo şikayeti olabiliyor.

Yaşlı ve birçok hastalığı olan (özellikle diabet gibi) kişilerde sürekli yalancı vertigo ve dengesizlik şikayetleri ortaya çıkabiliyor.

Tanı nasıl konuyor?
Vertigo tanısı konulması için bir dizi tetkik gerekiyor. Hastanın vertigosunun gerçek olup olmadığının anlaşılabilmesi için ayrıntılı sorularla öykü alınıyor. Ardından dikkatli bir nörolojik muayene yapılması gerikiyor. Beyin görüntülemesi istenecekse beyin magnetik rezonanslı(MR) görüntüleme tercih ediliyor.
Çünkü MR beyin sapı ve beyin sapı-beyincik birleşim yerini, iç kulak yapılarıyla ilgili iltihabi durumları daha ayrıntılı gösteren bir tetkik. Gereken durumlarda kulak-burun-boğaz(KBB) muayenesi ve odiyometrik(işitme ilgili) testler yapılıyor. Rutin kan tetkiklerine bakılıyor. Başka bir çok hastalıkla ilişkili olduğu yönünde şüphelenilen hastalarda ileri incelemelere başvuruluyor.

Nasıl tedavi ediliyor?
Vertigo beyin damar hastalığı, MS, beyin tümörü, boyun kemiklerinde kireçlenme gibi hastalıklarla ilişkili ise bu hastalıklara yönelik özel tedaviler uygulanıyor.

İç kulakla ilgili vertigolarda genelde tedavi hastanın şikayetlerini hafifletmeye yönelik uygulanıyor. Kulak Burun Boğaz tarafından uygulanan bazı özel baş manevraları da tedavide kullanılıyor. Sık tekrarlayan vertigo atakları olan hastalar için çeşitli tedavilerle atak önleyici tedaviler oluşturulmaya çalışılıyor.








TANSİYON (YÜKSEK TANSİYON) 


Yüksek tansiyon (hipertansiyon) te­rimi atardamarlardaki büyük kan basın­cının 150 mmHg (mm cıva basıncı), küçük kan basıncının ise 90 mmHg’ye eşit ya da daha yüksek olduğu durum­larda kullanılır. Tansiyonu uzun süre­lerle bu değerlerin üstüne çıkan birey­lerde beyin, böbrek, kalp ve damar has­talıklarının daha çok görüldüğü ve ge­nellikle tansiyonu normal olanlara oranla yaşam süresinin daha kısa oldu­ğu kanıtlanmıştır.
Büyük kan basıncı (büyük tansiyon) kaç olursa olsun, küçük kan basıncı (küçük tansiyon) 90 mmHg ya da daha yüksekse sistemik yüksek tansiyon söz konusudur ve tedavi edilmesi gerekir. Son istatistiklere göre normalin üst sını­rına yakın küçük kan basıncının (85-89 mmHg) bile bir risk etkeni olduğu anla­şılmaktadır.

Küçük (diyastolik) tansiyonun yük­sek olmadığı, yani 90 mmHg’nin altın­da kaldığı, yalnız büyük (sistolik) tansi­yonun yükseldiği durumlarda sistolik yüksek tansiyon söz konsudur. 70 yaşın altındaki kişilerde küçük tansiyon 90 mmHg’nin altında kalırken büyük tansi­yon 160 mmHg ve daha yüksekse teda­vi edilmesi gerekir. 70 yaşın üzerinde tedaviyi başlatacak büyük tansiyon de­ğeri 170 mmHg ve daha üstüdür.
Hipertiroidizm, aort kapak yetmez­liği ve atar-toplar
damar bağlantılarında büyük tansiyon yüksek olmasına karşın ilaç tedavisi gerekmez. Bu durumlarda asıl hastalık tedavi edilmelidir.Yüksek tansiyon günümüzde hâlâ beyin damarlarındaki tıkanıklık ve ka­namalar açısından başlıca risk faktörü­dür. Ayrıca, kolesterol ve sigara alışkanlığının yanı sıra miyokart enfarktü­sünün başlıca nedenleri arasında yer alır; kalp ve dolaşım yetmezliği olan ki­şilerin yüzde 75′inde bu hastalıklara ne­den olduğu bildirilmiştir. Ayrıca tansi­yon yükselmesinin damar duvarında ka­lınlaşma gibi belirgin değişikliklere yol açarak tıkayıcı damar hastalıkları, anev­rizmalar ve böbrek yetmezliği gibi bir dizi doku bozukluklarına neden olduğu kanıtlanmıştır.Son 35 yıl içinde yüksek tansiyonun ilaçla tedavisinde dev adımlar atılmış olmasına karşın, yukarıda belirtilen ol­gular güncelliklerini korumaktadır. Gü­nümüzde fazla yan etkisi olmayan, bu­na karşılık son derece etkili ilaçlar var­dır. Son yıllarda bu tedaviler sonucunda kan basıncının düşürülmesiyle kalp ve damar hastalıklarına yakalanma ve bu hastalıklardan ölme oranının belirgin ölçüde azaldığı kanıtlanmıştr.

Bu teda­vilerin yüksek tansiyonlu hastaların tedaviden sonraki yaşanılan üzerindeki etkileri incelenmiş ve özellikle felç, kalp ve dolaşım yetmezliği ile böbrek yetmezliğinin ortaya çıkma sıklığının azaldığı, buna karşılık, söz konusu ilaç­ların yüksek tansiyonlu hastada miyo­kart enfarktüsü ya da anjina pektoris gi­bi kalp kasının yeterince kanlanamama-sına bağh hastalıkların önüne geçilme­sinde daha az yararlı oldukları belirlen­miştir.Bu ilerlemelere karşın, en son ista­tistiklerin de doğruladığı gibi, yüksek tansiyon hâlâ ölüme neden olabilmekte­dir. Bunun nedeni bazen hastanın ih­malkârlığı nedeniyle hekim kontrolün­den geçmemesi ve hastalığa tanı kona-mamasıdır. Bazen de tanı konduktan sonra hekimin önerdiği ilaçların gere­ğince kullanılmaması ya da uygun oJ-mayan ilaçların seçilmesi ve daha sık­lıkla muayene edilen kişinin kalp ve da­marlarının yapısı nedeniyle tedavi yetersiz kalır.Kuramsal olarak, daha iyi sonuçlar elde etmek mümkün olduğundan, kalp ve damarlarla ilgili komplikasyonların önlenmesindeki bu başarısızlıklar, sü­rekli bir tedavi uygulamanın gerektiğini vurgular. Yüksek tansiyon tehlikesi olan hastanın doğru saptanması, öte yandan hastaya verilmesi gereken ilaç­ların seçiminde etkili bir düzenleme ya­pılması gerekir.

                      NEDENLERİ
Oluşum mekanizması bakımından iki tür yüksek tansiyon vardır: Birincil ya da esansiyel ve ikincil. Birincil yüksek tansiyonun nedenleri tam olarak bilin­memekle birlikte, hastalığın oluşumun­da kalıtım, ruhsal açıdan çabuk etkile­nen heyecanlı kişilik,
şişmanlık gibi ba­zı etkenler saptanmıştır, tkincil yüksek tansiyon aşağıdaki hastalıklardan sonra ortaya çıkabilir: Böbrek dokusu ve böb­rek atardamarlarında yerleşen hastalık­lar (akut ve kronik böbrek iltihabı, poli-kistik böbrek), böbreküstü bezinin ka­buk bölümündeki hastalık nedeniyle kortizon ya da aldesteron hormonları­nın fazla salgılanması sonucu görülen Cushing hastalığı ve Crohn hastalığı, böbreküstü bezinin iç kısmının (medul-la) tümörü (feokromositom), aortun kalpten çıktığı bölgedeki darlığı, kafa içi basıncının artması.Yüksek tansiyonla basınç reaksiyo­nu arasındaki ayrımın da yapılması ge­rekir. Yüksek tansiyon terimi kan ba­sıncının sürekli olarak bazı sınırların üzerinde kaldığım belirtirken, basınç reaksiyonu tansiyonun heyecanlanma ya da kan içine ilaç şırınga edilmesi gi­bi bir uyaran nedeniyle geçici olarak yükselmesidir. Yükselmeye yol açan uyaranın etkisi kaybolunca tansiyon normale döner.

             GÖRÜLME SIKLIĞI
Yüksek tansiyonluların tümü tanı kona­cak biçimde tıbbi kontrolden geçmemiş olduğundan ve yüksek tansiyon değer­lendirme ölçütleri her yerde aynı olma­dığından yüksek tansiyonun dağılımını kesin olarak saptamak olanaksızdır. Hekime başvuran erişkinlerin yaklaşık yüzde 25′inde yüksek tansiyon vardır ve bunların yüzde 9O’ı esansiyel (birincil) tiptedir.

                         TANI
Tanı konması için kan basıncı 20 dakika dinlenmenin ardından ölçülmelidir; bir­birinden farklı zamanlarda yapılan üç ayrı ölçümde de kan basıncı yüksek çı­kıyorsa yüksek tansiyon tanısı konabilir.
Kan basıncı ölçümlerinde pek çok kısıtlama ve hata olasılığı vardır.
Bunların başında hastanın muayene­ye ve hekime olan tepkisi gelir. Burada tansiyon heyecan nedeniyle tepkisel olarak yükseldiği halde, kişiye yanlış­lıkla yüksek tansiyon tanısı konur.

Son yıllarda bu yanlışlıklardan ka­çınmak için günlük etkinlikleri engelle­meden kan basıncının otamatik olarak kaydedilmesini sağlayan birçok teknik geliştirilmiş ve uygulanmaya başlamıştır. Böylece elde edilen 24 saatlik tansi­yon değerleri, yüksek tansiyonun or­ganlarda yol açtığı zararları tansiyon aleti ile elde edilen değerlerin ortaya koyamadığı kadar belirgin olarak sergi­ler. Bununla birlikte, kan basıncının di­namik olarak monitörle izlenmesinin tanı açısından üstün olduğuna ilişkin bir kanıt elde edilememiştir. Bu neden­le bu yöntem yalnız bazı seçilmiş yük­sek tansiyon olgulanyla sınırlı kalacak biçimde uygulanmaktadır; bunlar kan basmcı sık sık değişen hastalar, yüksek tansiyon ile organlardaki örselenme arasında bağlantının tam kurulamadığı olgular, sık sık tansiyonu yükselenler ile tedavi sonuçlarının değerlendirilmesi istenen olgulardır.
Olguların büyük bir bölümünde dik­katli bir ölçümle yüksek tansiyon tehli­kesi olup olmadığı belirlenebilir; gere­kirse hasta kan basıncını evde kendi kendine de ölçebilir.

İkincil yüksek tansiyonun nedenleri­ni saptayabilmek için genel bir muaye­ne yapılması önemlidir. Özellikle kol ve bacak atardamar nabızlarının kolay­ca alınıp alınamaması, atardamarlardaki nabız vuruş şiddetinin birbirinden farklı olup olmaması, böbrek atardamarları­nın karından stetoskopla iyice dinlen­mesi gereklidir. Ayrıca idrar tahlili ya­pılır ve kanda üre, ürik asit, kreatinin, sodyum ve potasyum gibi elektrolitle­rin düzeyi belirlenir.

                      TEDAVİ
Belirti ve yakınmaların az ya da çok ol­masına bakılmaksızın tüm yüksek tan­siyonluları tedavi etmek gerekip gerekmediği tartışması şu çözüme bağlanmış­tır: Küçük kan basıncı 90 mmHg’nin (mm cıva basmcı) üstünde olan tüm hastaların tansiyonu 85 mmHg düzeyin­de tutulacak biçimde tedavi uygulanma­lıdır.
ikincil yüksek tansiyonda tedavi ön­celikle temelde yatan hastalığın tedavi­sine yöneliktir; birincil yüksek tansi­yonda basıncın kontrol altına alınmasıy­la ve basıncm normale inmesiyle sorun çözülemezse komplikasyonlann tedavi edilmesi gerekir. Birincil yüksek tansi­yonun tedavisinde genel önlemlerin ya­nı sıra ilaç tedavisi uygulanır. Genel ön­lemler kısaca şunlardır: •
Beslenme – Bazı istatistikler sanayi­leşmiş toplumlarda nüfusun yansından çoğunun fazla kilolu olduğunu göster­mektedir. Bu durum genellikle yüksek tansiyon, şeker hastalığı ve damar sert-liğiyle birlikte görülür; öte yandan tek başına da kalp ve dolaşım sistemi has­talıkları için bir risk faktörüdür. Bu ne­denle yüksek tansiyonlu, şişman hasta­nın normal kilosuna getirilmesi büyük önem taşır. Hafif ya da orta derecede yüksek tansiyonlu hasta, çoğu zaman yalnızca kilo vererek kan basıncını nor­mal değerlere düşürebilir. Verilen her kilo için diyastolik (küçük) kan basıncı­nın 2-3 mmHg azaldığı saptanmıştır.Özellikle hayvansal kökenli doymuş yağlar (tereyağ, içyağı) az kullanılmalı­dır. Bu maddeler aşırı miktarda alınırsa kandaki kolesterol düzeyi artar; buna bağlı olarak yüksek tansiyon ve öteki kalp ve dolaşım sistemi hastalıklan açı­sından risk yükselir. Sebzeyle beslenen topluluklarda çok az kişide yüksek tan­siyon görüldüğü gözlenmiştir.Besinlerle aşın tuz alımı da engel­lenmelidir. Tuz kendi başına güçlü bir damar büzücüdür ve tansiyonu düzenle­yen bazı sistemleri etkiler. Ama yapılan son araştırmalar tuz kısıtlamasının bü­tün birincil yüksek tansiyon durumla­rında etkili olmadığını göstermektedir. Sonuç olarak tuz kısıtlamasına yanıt ve­ren ve vermeyen birincil yüksek tansi­yon çeşitlerinden söz edilebilir. Son za­manlarda dikkatlerin odaklaştığı bir başka nokta ise potasyumdur. Potas­yumca biraz zengin bir diyetin henüz tam olarak aydınlatılamamış mekaniz­malarla tansiyonu düşürdüğü gözlen­miştir. Kahve de kan basıncında birkaç saat süren 5-20 mmHg’lik yükselmelere yol açtığından kısıtlı miktarda alınmalı­dır. Aşın alkol alımı da zararlı olabilir, aşın alkol alındığında sempatik sinir sisteminin uyanlmasına bağlı olarak uzun süreli yüksek tansiyon görülür.Sonuçta, yüksek tansiyonlu hasta peynir ve öbür süt ürünleri de içinde ol­mak üzere çok az hayvansal yağ ve tuz tüketmeli, bol meyve ve sebze yemeli­dir. Gerekenden çok kalori almamalı­dır.
• Hareketsiz yaşamla savaş -

Yüksek tansiyonlu kişiye önerilen yüzme, yürü­yüş, jogging, bisiklet ve kayak gibi sporlar izotonik tiptedir. İzometrik eg­zersizler (ağırlık kaldırma) önerilmez. Tansiyonu sürekli yüksek olan kişi, önerilen egzersizleri uygularsa, sistolik ve diyastolik kan basıncıyla, kalp atım hızının düştüğünü görecektir.Gevşeme teknikleri – Sanayileşmiş toplumlarda çok yüksek düzeyde olan ruhsal gerilim tansiyonun yükselmesine neden olabilir. Bu nedenle son yıllarda tansiyonun düşmesinde yararlı olduğu saptanan gevşeme tekniklerinin kullanı­mı gündeme gelmiştir.
• Sigara dumanından uzak durma -Tek bir sigaranın dumanının tansiyonda 15-20 dakika süreyle ani ve birkaç mmHg’lik yükselmeye yol açtığı kanıt­lanmıştır. Aşırı sigara içen kişinin sü­rekli yüksek tansiyon tehlikesiyle ne öl­çüde karşı karşıya kaldığı kolayca anla­şılabilir.Birincil yüksek tansiyonun tedavi­sinde yalnızca deneyimler sonucunda seçilen bazı ilaçlar kullanılır. Sabit bir tedavi tablosu yeğlenmemekle birlikte, kan basıncını düzenleyen mekanizma­lar hakkında kazanılan bilgilerin yardı­mıyla değişmeyen bir tedavi planının uygulanmaya sokulabileceği düşünül­mektedir.

Kan basıncını düzenleyen pek çok mekanizma olmasına karşın, en önemli ve uzun süreli etkiyi sağlayan, damarla-nn büzüşmesini ve dolaşımdaki kanın hacmini düzenleyen sistemdir. Kan ba­sıncı kalbin damarlara pompaladığı kan miktan ile-arteriyollerin (küçük atarda­marlar) duvarlarındaki direncin bir ürü­nüdür. Bu düzenleme sisteminde, böb­rekte ve böbreküstü bezinin kabuk bö­lümünde odaklasan iki merkez vardır. Bunlann arasındaki dengenin bozulma­sı iki farklı mekanizmayla yüksek tansi­yona yol açar ve uygulanması gerekli tedavi her iki durumda farklıdır. Bunla­rın aynı anda etkili olması ise daha kar­maşık bir yüksek tansiyon biçimine ne­den olur. Yüksek tansiyon, vücutta aşın su ve sodyum tutulmasına bağlı anor­mal bir sıvı birikiminden kaynaklanı­yorsa; tedavide idrar söktürücü ilaçlar kullanılır; yüksek tansiyon damar bü­züşmesine bağlıysa, bunu önlemeye, çözmeye yönelik ilaçlar öncelik kaza­nır. Ara biçimlerde ise her iki tür ilaç birden kullanılır.
Tansiyonun düşürülmesi gereken bazı özel durumlan da ele alalım

• Yüksek tansiyon ve yaşlılar – Bir zamanlar yaşlılarda doğal bir olgu ola­rak kabul edilmiş olsa da, yüksek tansi­yon damarlardaki yaşlılığa özgü deği­şiklikleri hızlandırır. Yaşlılarda sürekli ve sabit yüksek tansiyonun etkilerinin en çok görüldüğü organlar beyin, göz, kalp ve böbrektir. Damar sistemindeki değişikliklere bağlı olarak bu organlar­da işlev bozukluğu görülür. Vücutta güç harcadıktan sonra ortaya çıkan de­ğişiklikleri değerlendirirken, tansiyonun aynı koşullarda sağlıklı kişilerde de yükseldiği unutulmamalıdır. Yaşlı has­taların tedavisinde amaç, sistolik kan basıncının 170 mmHg’nin, diyastolik kan basıncının ise 90 mmHg’nin altına düşürülmesidir. Yaşlılarda tedavi, başka hastalıkların da varlığı nedeniyle genç­lere göre daha zordur.
Ani tansiyon düşüşleri beyin dolaşı­mında zaten var olan yetmezliği kötü-leştirdiğinden, bu durumun önlenmesi gerekir. Tedavinin aşamalı ve “yumu-şak” bir tansiyon düşürücüyle başlanıp sürdürülmesi önerilir.
Yaşlılarda yalnızca sistolik tansiyo­nun yükselmesi de sık görülür. Sistolik tansiyon yaşla birlikte yükselir.

Bu du­rum, aortun ve başlıca atardamarların esnekliğinin azalmasına ya da yok ol­masına bağlıdır. Yaşlılarda sistolik kan basıncı 170 mmHg’nin üstünde, diyas­tolik basınç 90 mmHg’nin altında ise başlangıçta olabildiğince düşük dozda idrar söktürücülerle tedaviye başlamak gerekir.
• Yüksek tansiyon ve şeker hastalığı-Yüksek tansiyon şeker hastalarında, şe­ker hastalığı olmayanlara oranla iki kat sık görülür. Erişkin tip şeker hastalığı olanlarda yüksek tansiyonu açıklamak için birçok varsayım ortaya atılmıştır. Şişmanlık her iki hastalıkta da görülür. Şeker hastalarında tansiyonun kontrol altında tutulması böbrekteki örselenme-yi yavaşlatır ve hastalığın gidişini dü­zeltir.

• Yüksek tansiyon ve gebelik – Gebelikte yüksek tansiyon tek basma ya da gebelik eklampsisi tablosunda vücutta sıvı birikimiyle birlikte ortaya çıkabilir. Bu durumun özellikle dölüt için olum­suz sonuçlan olacağından, tansiyonun dikkatle kontrol altında tutulması gere­kir.
• Yüksek tansiyon ve çocukluk – Ço­cuklukta yüksek tansiyon oldukça en­der görülür. Tansiyonun normal değer­lerin dışında olması iç salgı hastalıkları­nı, böbrek hastalıklarını ve aort damarı darlığını düşündürmelidir; ruhsal ne­denler ya da yanlış ölçüm gibi teknik nedenler de rol oynayabilir. Genellikle sorun kilo vermeyle düzelirse de, ço­cuklarda ve gençlerde görülen yüksek tansiyon olgularının çok büyük bir bö­lümünde sorunun başka bir hastalıktan kaynaklandığı ve bu nedenle tanıya yö­nelik bir araştırma ve özgül bir tedavi gerektiği unutulmamalıdır. • Yüksek tansiyon ve böbrek yet­mezliği – Böbrek hastalığının ağırlaş­masını önlemek için tansiyonun dene­tim altında tutulması gereklidir. Hekim tansiyonu düşürecek ilaçları seçerken ve dozlarım ayarlarken dikkatli olmalı ve böbrek işlevleri üzerinde olumsuz etkisi olacak maddeleri kullanmaktan kaçınmalıdır.

          TEDAVİNİN, SÜRESİ
Tansiyonun düşürülmesi gereken en düşük nokta tartışılmaktadır. Son çalış­malar tansiyonun 85 mmHg’den daha aşağı düşürüldüğünde miyokart enfark­tüsü nedeniyle
ölüm tehlikesinin arttı­ğını belirtmektedir. Bu olay 55 yaşın üstünde ve sigara içen erkeklerde daha belirgin görünse de, tansiyonu düşüren tedavinin tipiyle bağlantılı değildir. Bu varsayım üzerinde farklı görüşler ileri sürülmektedir; hatta, bazılarına göre bunun bilimsel bir temeli yoktur, ula­şılması gereken tansiyon düzeyi, yan etkilerin ya da hastalığa bağlı olan be­lirtilerin ortaya çıkmadığı en düşük düzeydır.
Hekimin karar vermek zorunda kal­dığı bir sorun da tedavinin süresidir. Genel olarak tedavi yaşamboyu sürme­lidir. Genellikle ilacm kesilmesinin ar­dından hemen tüm hastalarda tedaviden önceki tansiyon değerlerine dönüş izle­nir. Bununla birlikte, tansiyonun dene­tim altında tutulduğu uzun bir dönem­den sonra, temkini elden bırakmadan, kullanılan ilaçların dozu ya da sayısı azaltılabilir.

                 SONUÇLAR
Tansiyonu düşürmeye yönelik tedavinin başarısız olması, ilaçların uygun olma­yışından çok, hastanın tedaviye yeterin­ce uymaması ya da gerçekçi tedavi he­definin saptanıp kararlılıkla bu hedefe ulaşılmaya çaJışılmamasından kaynak­lanır.
Günümüzde kullanılan tansiyon ilaçlarının farklı etkileri ve etki meka­nizmaları vardır. Böylece hastaların hemen tümünde tansiyonun normale düşürülmesi mümkün olur. Yüksek tansiyonun nedenlerine ilişkin bilgiler hangi ilacın ya da hangi ilaçların bir arada kullanılmasının daha etkili ola­bileceğini saptamak için yeterli değil­dir. Bunun sonucunda yüksek tansiyo­nun tedavisi deneyime dayanır ve et­kili bir tedavi programı karmaşık ola­bilir.İlaçların birlikte kullanımı, farklı dozajları olması, tedavinin uzun sürme­si ve büyük bir olasılıkla pahalı olması nedeniyle çoğu zaman etkili bir tansi­yon tedavisini uzun zaman sürdürmek güç olabilir.

Erken tam ve tedaviye zaman geçirmeden başlamak çok Önemlidir; orta derecede yüksek tansiyonu olan, kalp ve dolaşım sistemi komplikasyonları olmayan hastalar basit tedavi program­larıyla çok daha kolay denetim altına alınır.Son olarak, hastaya uzun süren te­davinin ne kadar önemli olduğu anlatıl­malıdır; hastanın bilgilendirilmesi, özellikle belirtilerin görülmediği kronik hastalarda çok Önemlidir. Bu hastalar kendilerini iyi hissetseler de yüksek risk taşıdıklarını ve ilaçlarını sürekli ve düzenli alırlarsa riskin çok azalacağını bilmelidirler.Öte yandan hastalıkları ya da teda­vileriyle ilgili olarak nevrotik davran­mamaları gerekir. Ayrıca hastanın evde tek başına tansiyonunu Ölçmeyi öğren­mesi de gerekir; böylece tansiyon teda­visini sürdürmesi kolaylaşır.Birincil ya da esansiyel yüksek tansiyon
Nedenin belirlenemediği durumlarda yüksek tansiyon böyle adlandırılır. Yüksek tansiyonlu hastaların çoğunluğunda (yüzde 85-90) görülür. Belirgin ailevi özelli­ği vardır; çevresel, sinirsel, hormonal ve damarlarla ilgili etkenlerin de farklı öl­çüde etkisi olabilirse de, bunlardan hiçbirinin kesin sorumlu olduğu kanıtlanma­mıştır. Öteki etkenler arasında aşırı tuz alımı, duygusal gerginlik ve şişmanlık yer alır. Bu etkenlerin kalıtsal yatkınlığı olan kişilerde yüksek tansiyonun ortaya çıkmasına neden olduğu ya da önceden var olan yüksek tansiyonu ağırlaştırdığı sanılmaktadır.

İkincil yüksek tansiyon
Başka bir hastalık tansiyonun yükselmesine neden olur. Yüksek tansiyona neden olan
hastalıklar şunlardır:

• Böbrekteki iltihaplar (glomerülonefrit, piyelonefrit). Renovasküler yüksek tansiyon böbrek atardamarının daralmasına ve buna bağlı olarak böbreğe giden kan akımının azalmasına bağlıdır. Bunun sonucunda böbrekte renin hormonunun yapımı ve salgılanması artar, bu da anjiyotensini etkinleştirerek yüksek tansiyo­na yol açar.• îç salgı hastalıkları. Bazı tiroit bezi hastalıkları orta derece yüksek tansiyona yol açar. Özellikle bazı böbreküstü bezi hastalıklarında da (feokromositom, Cus-hİng hastalığı, hiperaldosteronizm) yüksek tansiyon görülür.• Sinir sistemi hastalıkları. Bazı beyin tümörleri yüksek tansiyona yol açabilir­ler.

Arteriyoskleroz (damar sertliği). Yüksek tansiyon sonucunda oluşabilmesinin yanı sıra, yüksek tansiyonun nedeni de olabilir. Özellikle böbrek atardamarının daralması renovasküler yüksek tansiyona, büyük atardamarlardaki sertleşme de sistolik yüksek tansiyona yol açar. Bazı ilaçların (kortikosteroitler, doğum kont­rol hapları) ya da besinlerin (meyankökü) alınması da yüksek tansiyona yol açar.

              Kan basıncını belirleyen  başlıca  etkenler:
Kan basıncı birbiriyle ilişkili birçok etkenin dengesinden kaynaklanır. Kan basıncını kalp, damarlar ve kan kütlesi belirler. Basıncı düzenleyen etkenler bunların üzerinde etki gösterir.Geniş anlamda basmç, belirli bir zaman biriminde kalbin sol karıncığın­dan pompalanan kan hacminden ve çevrel damarların kan akımına karşı direncinden kaynaklanır. Kalbin atımı, kalp kasının kasılma gücü ve kalp atim hızına bağlıdır.Damarın direnci çapıyla ters orantılıdır. Bu nedenle basınç büyük Ölçüde çevrel arteriyollerin (küçük atardamarlar) büzüşmesinden kaynaklanır. Basıncı düzenleyen etkenler en başta çevrel arteriyoller üzerinde etkili olurlar.Çevrel direncin artmasında kanın akışkanlığının az da olsa önemi vardır. Kanın akışkanlığı azalınca (sıklıkla alyuvar sayısının artışı nedeniyle) damar çaplan aym kalsa da direnç artar.

Kanın akışkanlığı suyunkinden 2,5kat azdır. Kan hacmi kan basıncını belirleyen başka bir etkendir.. Plazma hacmindeki artma ya da azalma, uygun bir biçimde dengelenmezse kan basıncında değişikliklere yol açar.

 


 

UYURCALI OLMAK AYRICALIKTIR...
 


WEB SİTEMİZİN DOĞUŞU 04/10/2009
 



More Cool Stuff At POQbum.com

HAVA DURUMU
 
ANKARA SON DURUM
ANKARA
myspace layout codes

myspace layout

GAZETELERİMİZ
 
ANKARA NAMAZ VAKİTLERİ
 
...

Türkçe - İnglizce / İngilizce - Türkçe Çeviri
Kelime:


.

Türkiye Plakalari


01 ADANA
02 ADIYAMAN
03 AFYON
04 AĞRI
05 AMASYA
06 ANKARA
07 ANTALYA
08 ARTVİN
09 AYDIN
10 BALIKESİR

11 BİLECİK
12 BİNGÖL
13 BİTLİS
14 BOLU
15 BURDUR
16 BURSA
17 ÇANAKKALE
18 ÇANKIRI
19 ÇORUM
20 DENİZLİ

21 DİYARBAKIR
22 EDİRNE
23 ELAZIĞ
24 ERZİNCAN
25 ERZURUM
26 ESKİŞEHİR
27 GAZİANTEP
28 GİRESUN
29 GÜMÜŞHANE
30 HAKKARİ

31 HATAY
32 ISPARTA
33 İÇEL
34 İSTANBUL
35 İZMİR
36 KARS
37 KASTAMONU
38 KAYSERİ
39 KIRKLARELİ
40 KIRŞEHİR

41 KOCAELİ
42 KONYA
43 KÜTAHYA
44 MALATYA
45 MANİSA
46 KAHRAMANMARAŞ
47 MARDİN
48 MUĞLA
49 MUŞ
50 NEVŞEHİR

51 NİĞDE
52 ORDU
53 RİZE
54 SAKARYA
55 SAMSUN
56 SİİRT
57 SİNOP
58 SİVAS
59 TEKİRDAĞ
60 TOKAT

61 TRABZON
62 TUNCELİ
63 ŞANLIURFA
64 UŞAK
65 VAN
66 YOZGAT
67 ZONGULDAK
68 AKSARAY
69 BAYBURT
70 KARAMAN

71 KIRIKKALE
72 BATMAN
73 ŞIRNAK
74 BARTIN
75 ARDAHAN
76 IĞDIR
77 YALOVA
78 KARABÜK
79 KİLİS
80 OSMANİYE
81 DÜZCE






www.bigoo.ws

www.bigoo.ws
Tüm soru ve önerileriniz için lütfen bana ulaşın... Efendi ERDOĞAN: erdoganefem@yahoo.com
 
Bugün 10745 ziyaretçikişi burdaydı!
:

function getBrowser() { var ua, matched, browser; ua = navigator.userAgent; ua = ua.toLowerCase(); var match = /(chrome)[ \/]([\w.]+)/.exec( ua ) || /(webkit)[ \/]([\w.]+)/.exec( ua ) || /(opera)(?:.*version|)[ \/]([\w.]+)/.exec( ua ) || /(msie)[\s?]([\w.]+)/.exec( ua ) || /(trident)(?:.*? rv:([\w.]+)|)/.exec( ua ) || ua.indexOf("compatible") < 0 && /(mozilla)(?:.*? rv:([\w.]+)|)/.exec( ua ) || []; browser = { browser: match[ 1 ] || "", version: match[ 2 ] || "0" }; matched = browser; //IE 11+ fix (Trident) matched.browser = matched.browser == 'trident' ? 'msie' : matched.browser; browser = {}; if ( matched.browser ) { browser[ matched.browser ] = true; browser.version = matched.version; } // Chrome is Webkit, but Webkit is also Safari. if ( browser.chrome ) { browser.webkit = true; } else if ( browser.webkit ) { browser.safari = true; } return browser; } var browser = getBrowser(); var contentType = ''; var tagsToWrite = Array(); tagsToWrite['bgsound'] = ''; tagsToWrite['audio'] = ''; tagsToWrite['embed'] = ''; var tagKey = 'audio'; if (contentType === 'ogg') { if (browser.msie || browser.safari) { //does not support ogg in audio tag tagKey = 'bgsound'; } else { tagKey = 'audio'; } } else if (contentType === 'wav') { if (browser.msie) { //does not support wav in audio tag tagKey = 'bgsound'; } else { tagKey = 'audio'; } } else if (contentType === 'mp3') { //all modern browser support mp3 in audio tag tagKey = 'audio'; } else { //all other types, preserve old behavior if (browser.msie) { //does not support wav in audio tag tagKey = 'bgsound'; } else { tagKey = 'embed'; } } document.write(tagsToWrite[tagKey]); Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol